Menekşe-1 Sk. No:3/1 Kızılay - Çankaya / Ankara   0312 433 13 28   sehirmedeniyet@gmail.com
<a href=prof_erol_gokadan_gazze_bize_ne_soyledi?_biz_ne_anladik_semineri-detay-277.html><div class='lineh34 Font2 Size28 Kirmizi'>Prof. Erol Göka'dan, Gazze Bize Ne Söyledi? Biz Ne Anladık, semineri</div><div class='Font1 lineh24 Size16 Beyaz Pay6 hidden-xs'>Şehir ve Medeniyet Akademisi seminerlerine 17 Şubat 2024 tarihinde Erol GÖKA konuk oldu</div></a> <a href=dernegimizin_6olagan_genel_kurulu_yapildi-detay-273.html><div class='lineh34 Font2 Size28 Kirmizi'>Derneğimizin 6.Olağan Genel Kurulu Yapıldı</div><div class='Font1 lineh24 Size16 Beyaz Pay6 hidden-xs'></div></a> <a href=prof_dr_ali_bardakoglu
dan_musluman_hayatinda_din_ve_dunya_semineri-detay-262.html><div class='lineh34 Font2 Size28 Kirmizi'>Prof. Dr. Ali Bardakoğlu'ndan Müslüman Hayatında Din ve Dünya semineri</div><div class='Font1 lineh24 Size16 Beyaz Pay6 hidden-xs'>Prof Ali Bardakoğlu, 12 Aralık 2020 tarihinde saat 20:00'de Şehir ve Medeniyet Derneğinin sosyal medya hesapları üzerinden " /> <a href=prof_dr_engin_yildirimdan_uc_tanri_anlayisina_dair_degerlendirme-detay-263.html><div class='lineh34 Font2 Size28 Kirmizi'>Prof. Dr. Engin Yıldırım'dan Üç Tanrı Anlayışına dair değerlendirme</div><div class='Font1 lineh24 Size16 Beyaz Pay6 hidden-xs'>Prof Dr Ergün Yıldırım, 28 Kasım 2020 tarihi, saat 14:00'te Şehir ve Medeniyet Derneği sosyal medya hesapları üzerinden online olarak " /> <a href=prof_dr_mehmet_turkeriden_toplumsal_etik_ve_insan_semineri-detay-264.html><div class='lineh34 Font2 Size28 Kirmizi'>Prof. Dr. Mehmet Türkeri'den Toplumsal Etik ve İnsan semineri</div><div class='Font1 lineh24 Size16 Beyaz Pay6 hidden-xs'>Prof Dr Mehmet Türkeri, 14 Kasım 2020 saat 14:00'te Şehir ve Medeniyet Derneği sosyal medya hesapları üzerinden online olarak " /> <a href=prof_dr_mehmet_barcadan_sosyal_yenilik_ve_medenilesme_semineri-detay-265.html><div class='lineh34 Font2 Size28 Kirmizi'>Prof. Dr. Mehmet Barca'dan Sosyal Yenilik ve Medenileşme semineri</div><div class='Font1 lineh24 Size16 Beyaz Pay6 hidden-xs'>Prof Dr Mehmet Barca, 31 Ekim 2020 saat 14:00'te Şehir ve Medeniyet Derneği sosyal medya hesapları üzerinden online olarak " /> <a href=5_ulke__yazar-detay-268.html><div class='lineh34 Font2 Size28 Kirmizi'>5 Ülke-  Yazar</div><div class='Font1 lineh24 Size16 Beyaz Pay6 hidden-xs'>5 Ülkenin ve 5 Yazarın anlatılacağı programımıza bu hafta Cengiz Aytmatov ve Kırgızistan ile başlıyoruz</div></a> <a href=orta_ogretim_ogrencileri_ve_velileriyle_kahvalti_programi-detay-267.html><div class='lineh34 Font2 Size28 Kirmizi'>Orta öğretim öğrencileri ve velileriyle kahvaltı programı</div><div class='Font1 lineh24 Size16 Beyaz Pay6 hidden-xs'>Orta öğretim öğrencilerimiz ve velileri ile derneğimiz bahçesinde, 11 Ekim 2020 tarihinde, tedbirlere riayet ederek kahvaltı programında buluştuk</div></a>
Şehir İhlallerinden, Kayyum Atamalarına Güncel Gelişmeler
Şehir ve Medeniyet Derneğimizin 5 Kasım 2016 tarihindeki  seminer konuğu Batman eski milletvekili Sayın Mehmet Emin Ekmen idi. Sayın Ekmen Kürt sorunu ile alakalı olarak "Şehir İşgallerinden, Kayyum Atamalarına Güncel Meseleler" konulu bir seminer verdi. Sunumunda özet olarak aşağıdaki konulara değindi. "Ak Parti kuruluşundan itibaren ertelenen ülke sorunlarını çözme iradesini bütüncül bir yaklaşım ile ortaya koymaya çalışmıştır. Aleviler, Kürtler, Gayrimüslimler, Dindarlar ve Romanlar başta olmak üzere birikmiş sorunları Türkiye'nin demokratikleşme sorunu olarak gördü. Bu sorunları çözme iradesi ortaya konulurken, politika yaparken bu siyasi hassasiyetleri göz önünde bulundurmak gerekiyordu. Türkiye'deki yedi coğrafi bölgenin kendine mahsus siyasi, politik hassasiyeti söz konusuydu. Bu nedenle açılan tüm paketler, meclis çalışmaları hep bu beş grubu kapsar şekilde planlandı.  Demokratikleşmenin önemli olduğu açıktı. Ancak PKK meselesini çözmek için bu yetmiyordu. AK Parti 2004 yılında Eve Dönüş Yasası'nı çıkartmak suretiyle PKK'yı silahsızlandırma için ilk adımı atmış oldu. Ardından 2005 yılında dönemin Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan Diyarbakır konuşmasında ilk defa Kürt sorunundan cesur bir şekilde bahsetti. PKK'yı silahsızlandırma süreçleri Ak Partiden önce en az 7 kez denenmişti. Ak parti de 2004-2005-2009-2013 olmak üzere dört kez bu girişimde bulundu.  Tüm süreçlerde mutlaka bir dış ülkenin desteği vardı. Ancak 2013'te başlatılan Çözüm Süreci sadece Mit ve İmralı arasında yürütülen bir süreç idi. Yani milli bir süreç idi.  İmralı üzerinden PKK'da birer güç odağı olan Kandil, Diyarbakır, Ankara, yurt dışı diasporası ve cezaevleri sürece dahil edilmeye çalışıldı. Çünkü PKK tarafında kimse İmralı'ya açıktan karşı çıkamazdı ve çıkamadı da. Ancak sürecin uygulamasında pasif tutumlar ile süreç boşa çıkarıldı. Örneğin 1 Mayıs'ta yurtdışına çıkarılması gereken silahlı unsurların geri çekilme süreci Haziran'da yavaşlatıldı, Eylül'de ise tamamen durduruldu. Böylece sürece ilk ciddi darbe vurulmuş oldu.  Buna rağmen tarihin en büyük demokratikleşme paketi 2013 Eylül'de açıklanarak Kürt'lerin temel hak ve hürriyetlerinin PKK'ya ambargo edilmediği ortaya kondu. Tıpkı önceki çatışma süreçlerinde yapılan iyileştirmeler gibi.  Maalesef PKK çözüm sürecini kendi alan hâkimiyetini arttırmak amacıyla kötüye kullandı. Çatışmasızlık sürecinden nemalanarak doğu ve güneydoğuda örgütlenmeye hız verdi. Köylerde ve şehirlerde aleni olarak faaliyetler yürüttü.  Kolluk kuvvetleri ise çatışmasızlık sürecini bahane ederek bu olaylara göz yumdu.  Çatışmasızlık sürecinde devletin bir kısım kolluk kuvvetleri laik Kemalist anlayışta olduğundan göz yumarken, bir kısmıda maalesef Fetö dolayısıyla göz yumdu. Aynı zamanda bir kısım mülki amirler sorun çıkarıp süreci baltalamanın müsebbibi olmamak adına sessiz kaldı.  Hükümet yetkilileri çatışmasızlık isterken PKK’nın bölgede istediği gibi hareket etmesini kast etmiyordu. Müdahale edilmesi gereken yerde kolluk kuvvetlerinin müdahale etmesi gerekirdi, edilmedi. 2014 yılına gelindiğinde çözüm sürecinde bazı sorunlar baş göstermeye başladı.  Gezi olayları, ardından 17-25 Aralık süreciyle birlikte Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilme süreci çeşitli sebeplerle sürece zarar verdi. Süreci olumsuz etkileyen en önemli mesele ise Suriye meselesi idi. Bu süreçte yanı başımızda baş gösteren Suriye’deki iç çatışmalarda Kamışlı gibi bazı şehirler Esed tarafından adeta anahtar teslimi PYD’ye teslim edildi.  PYD/PKK'da Suriye'de elde ettikleri kazanımların diyeti olarak Türkiye'de önce çözümsüzlüğü sonra savaşı tercih ettiler. Türkiye'nin Suriye'deki politikası PKK ve PYD tarafından Kürt karşıtlığı olarak yansıtıldı.  Çözüm süreci 6-8 Ekim olayları ile birlikte ciddi akamete uğramış oldu. 6-8 Ekim olaylarının İran istihbaratı tarafından organize edildiğini düşünüyoruz. 52 insanın öldüğü bu olaylarda beş altı kişi Hüdapar'lı 6-7 kişi Suriyeli, yaklaşık 35-40 kişi PKK'lıydı. Fakat PKK burada öldürülen kendi adamlarını sahiplenemedi. Çünkü olaylar meşruiyetini kaybetmişti.  6-8 Ekim olaylarında devlette de çözüm süreciyle ilgili zihinsel bir kırılma yaşanmış oldu. Sorunlara rağmen kimse bozan taraf olmak istemiyordu. Ceylanpınar'da iki polis memurunun evde uyurken öldürülmesini HPG açıklama yaparak olayı üstlendi.  PKK Ceylanpınar eylemiyle böylece vazgeçen taraf oldu. Hükümet Kandili bombalayarak cevap verdi ve böylece yeniden çatışma süreci başladı. Devamında PKK saldırılarına devam etti, süreç bozulmuştu.  Kış geldiğinde PKK şehir savaşları ile çatışmaları derinleştirmeye karar verdi.  Bu dönemde ilk etapta Varto, Silvan ve Cizre'de ilk kalkışma denemeleri söz konusu oldu. Ardından tekrar Cizre ve Sur'da, daha sonra Yüksekova ve Nusaybin'de Hendek savaşlarına başladı. Aslında askeriyenin, istihbaratın bilgisi olduğu halde dört ay önceden hendekler kazılmaya başlandığı halde, bu konuda maalesef bir adım atılmaması manidardır.  PKK'nın birçok yerde Hendek savaşlarını başlatamamasının sebebi halkın ciddi manada karşı çıkması idi. Bazı yerlerde bunu engelleyemeyen halk o bölgeleri terk ederek PKK’ya destek vermemiş oldular. Çatışma bölgelerine hayatta eline silah almamış olan üniversite öğrencileri çekildi onlar adeta ölüme yollanarak kitle tahrik edilmek istendi. Ancak Halk hendek savaşlarını hiçbir zaman desteklemedi ve sahip çıkmadı. Kobani olaylarında bir anda on binleri sokağa dökebilen PKK-HDP hendek çatışmalarında halkı sokağa dökemedi ve eylem yaptıramadı.  Şu anda bölge halkı PKK'ya pasif olarak çok ciddi tepkiler veriyor ve hiç bir eylem çağrılarına cevap vermiyor. Bu durumun aktif tepkiye dönüşmesi için zamana ihtiyaç var.  Temmuz 2015 yılında iki günde Türkiye'de 56 tane olay vuku buldu ve özellikle bazı şehirlerde olaylar meydana geldi bunlardan bir tanesi Kırşehir'de bir kitabevinin yakılması da dahildi. Ankara'da İstanbul'da ve diğer bazı şehirlerde bazı olaylar halkı karşı karşıya getirmek isteniyordu. Milletimizin feraseti ve soğukkanlılığı bu provokasyonları önledi. 2009 KCK davalarında PKK içi bazı kadroların tasfiyesi, Çözüm sürecinde yaratılan istihbarat zafiyeti, son bir yılda terörle mücadelede yapılan birçok ölçüsüz hareketin ardında hep FETÖ vardı.  Bugün 2. Ordu'nun tüm komuta kademesinin tutuklanmış olması da buna önemli bir delildir.  HDP’li belediyelerin PKK'ya destek vermesi, canlı bomba cenazelerine katılım, kayyum atama ve dokunulmazlık sürecini doğurdu.   HDP yönetimi kendi başına karar verebilecek inisiyatife sahip değildir. PKK yöneticileri bunlara talimat vermek suretiyle bunları yönlendirebiliyor, iş yaptırabiliyor. Dolayısıyla bu unsurların kendi başlarına Türkiye'de politika belirleme şansları da yok.  Belki ilk günden itibaren HDP ve diğer partileri PKK'ya rağmen tolore etmek gerekirdi. Çünkü geniş seçmen yığınlarının bu partilere atfettiği anlam hep teröre karşı sivil siyasi alanı desteklemek şeklinde oldu. PKK da her seçimden sonra bir terör dalgası ile bu partileri hep yatağında boğmaya çalıştı. Bugün Hendek savaşlarına halk destek vermiyor ise bu, siyasi imkânların varlığı nedeni iledir. O halde bizim bu siyasi imkânları PKK'ya ve hatta kendilerine rağmen korumamız kollamamız nihai olarak PKK'yı zayıflatacaktır. Bu olmadı buna rağmen gelinen noktada halkın kayyum ve tutuklamalara tepkisizliği de PKK'ya duyulan tepkidendir.  
Gerçeklik ve İnşa Arasında Yaşama İmkânı
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi öğretim üyelerinden Sayın Yrd. Doç. Dr. Muhammet Enes Kala, "Gerçeklik ve İnşa Arasında Yaşama İmkânı” konulu seminerini sundu. Tarih: 09 Nisan 2016 CumartesiSaat: 14:30 Yard. Doç. Dr. Muhammed Enes KALA Muhammed Enes KALA, 1984 yılında Adanalı bir ailenin çocuğu olarak Konya’da doğdu. Babasının memuriyeti sebebiyle ilk ve orta öğrenimini güzel Anadolu’nun şirin okullarında tamamladıktan sonra Ankara Tevfik İleri Anadolu İmam-Hatip Lisesini bitirdi. 2002 yılında kazandığı Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesini 2006 yılında “Aristoteles’in Kendinden Önceki Filozofları Değerlendirmesi” başlıklı tezle tamamladı. Mezuniyetinden sonra Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde öğretmenlik yapmış ardından Talim ve Terbiye Kurulunda bir süre görev almıştır. Milli Eğitim Bakanlığı yurtdışı öğrenim bursunu kazanarak 2009 yılında Liverpool Üniversitesi Felsefe Bölümünde “A Study of Rousseau's Concept of The General Will, with Reference to The Distinction Between Positive and Negative Liberty” başlıklı tezle yüksek lisansını bitirmiştir. Aynı yıl, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe ve Din Bilimleri Bölümünde “Aritoteles, İbn Sina ve Ravaisson’da Ahlak-Alışkanlık İlişkisi” adlı tezle ikinci yüksek lisans eğitimini de tamamlamıştır. 2009 yılında Pakistan Karaçi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünden derece de alan Muhammed Enes Kala, 12 Mart 2015 tarihinde “Erdem ve Ödev Ahlâklarına Yeni Yaklaşımlar: David Ross ve Alasdair MacIntyre” başlıklı tezle doktora derecesini almıştır. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümünde ikinci doktora öğrenimine de devam etmektedir.Halen Yıldırım Beyazıt Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Felsefe Bölümünde öğretim üyesi olarak çalışmakta ve bazı sivil toplum kuruluşlarının yönetiminde bulunmaktadır. Muhammed Enes Kala’nın editörlüğünde bulunduğu kitaplar dışında akademik dergilerde makaleleri, bildirileri ve çevirileri yayımlanmıştır.Halen TRT Diyanet ekranlarında Divan isimli programı yöneten Kala, evlidir ve iki çocuk babasıdır.
Cumartesi Semineri; Sezai Karakoç ve İslam Birliği Düşüncesi
İletişimci, Şair, Yazar, Sendikacı Sayın Şaban ABAK, Dernek genel merkezinde,  26  Mart 2016 tarihi Cumartesi günü "Sezai Karakoç ve İslam Birliği Düşüncesi" başlıklı seminineri sundu ŞABAN ABAK 1966 Erzurum doğumlu şair Şaban ABAK, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi, Radyo-Televizyon-Sinema bölümü mezunudur. Daha önce dört yıl Ankara Hukuk Fakültesinde de okuyan Şaban Abak, şiir ve edebiyat yazılarını Töre, İkindiyazıları, Albatros, Kayıtlar, Mavera, Dergâh, Hece ve Kaşgar Edebiyat gibi dergilerde sürdürdü. İlk şiir kitabı "Bağdat'tan Dönen Şiirler", 1990'da Yediiklim Yayınları'nca basıldı. İkinci baskısı Kırkambar Yayınlar tarafından yapılan kitap, edebiyat çevrelerinde heyecanla karşılanmış, çok sayıda yazıya konu olmuştur. Arkadaşı şair Hüseyin Atlansoy'la birlikte hazırladıkları "Güldeste", bir genç şairler antolojisidir ve Beyan Yayınları'nca okura sunulmuştur. Şiirlerinde coşkun bir ses ve ironik bir içlenme dikkat çeker. Ahmet Kabaklı, Abak'ı "Türk Edebiyatı” adlı eserinde Sezai Karakoç'un öncülüğünü yaptığı Diriliş Akımı'nın genç mensuplarından sayar. Tahlil ve eleştiri yazıları da yazan şair Şaban Abak, özellikle Nasrettin Hoca hikâyelerinin yorumu ve klasik türkülerin sözlerinden hareketle yaptığı tahlillerle dikkat çekti.Aksiyoner bir kişiliğe sahip Sayın Abak, bir dönem de Eğitim Bir-Sen Genel Başkan Yardımcılığı göreviyle profesyonel sendikacılık yaptı.